Her birimiz içimizde patlamaya
hazır bir bomba taşırız ve ürkeriz adım atmaktan. Suya düşen tek damlanın
etrafında hareler açarak koca bir okyanusu nasıl dalgalandırdığını düşünür,
dokunmaya cesaret edemeyiz yüreğimizdeki deryaya...
Mesela, sevdiğimizi söylemekten
korkarız; ya yanlış anlaşılırsak endişesi ile... Parmak kaldıramayız hayata;
ben buradayım diye haykırsa da iç sesimiz. Sövmek de ayıptır, sevmek de... İhanete
ağlamak isteriz; yutkunuruz... Bazen olmadık bir şeye çocuklar gibi pervasız
gülmek isteriz; kahkahamız boğazımızda söner... Yara alırız her yola
çıkışımızda, darbeler incitir adımlarımızı... Yürümek dahi zor gelirken, oysa koşmaktır
asıl istediğimiz...
Saklanırız... Susarız... Korkarız...
Bin bir maske takarız yüzümüze... Kendi yıldızımızdan habersiz, perdeler
çekilmiş dünyamızda kısarak gözlerimizi yaşar gideriz...
Ne olur Ateş Böceği sansalar bizi!
Yaratılan her can ayrı bir ışık
değil mi? Parıldamak varken sönmek niye?
Bilmeliyiz ki ;
Ateş Böceği olmak bir ayrıcalıktır...